Zekanın Gelişmesi- NURDOĞAN ARKIŞ

Zekanın Gelişmesi
18 Ağustos 2020
 

Bir deney yapılıyor (Blackwell, L.A. ve arkadaşları, Theories of intelligence and achievement… Child Development, 78, 246-263, 2007). Ortaokul öğrencilerinin bir grubuna (bunlara kontrol grubu adı veriliyor) sekiz hafta boyunca matematik bilgileri aktarılıyor. Sorular nasıl çözülür, formüller nedir, nasıl oluşmuştur bunlar öğretiliyor. Yani matematik bilgisi ve matematik nasıl çalışılır üzerine yöntemler öğretiliyor. Bu grup sadece bu konuda bilgileniyor. Başka bir grup ortaokul öğrencisine de (bunlara da deney grubu adı veriliyor) bu bilgileri veriyorlar, ama yanında bir de çocuklara beynin gelişebilen ve değişen bir organ olduğu, zekanın artırılabileceği, bunun yolunun çabalamaktan ve yeni bilgiler öğrenmekten geçtiği ve böyle yaptıkları takdirde gelişebilecekleri ve daha zeki olabilecekleri de öğretiliyor.

Yıl sonunda şu sonuçlar elde ediliyor; sadece matematiğe yönelik bilgileri alan kontrol grubundaki çocukların matematik sınav sonuçları düşüş gösteriyor. Ancak hem matematik bilgisi alan hem de beynin ve zekanın gelişebilir olduğunu öğrenen (deney grubundaki) çocukların yıl sonundaki matematik sınav notları hızla artıyor.

Ayrıca bu deneyden hiç haberi olmayan öğretmenler de deney grubundaki çocukların matematik öğrenmeye ilgilerinin arttığını ve hatta zor konularla da daha fazla ilgilendiklerini bildiriyorlar.

Buna benzer birçok deney, hemen hemen her konu ile ilgili olarak, hemen hemen her yaş grubuna yönelik olarak yapılıyor ve sonuçlar hep aynı şeyi işaret ediyorlar: Zekanın ve beynin gelişebilir bir organ olduğunu bilmek ve buna uygun biçimde davranmak, çok daha etkili sonuçlar almamıza yol açıyor.

Bu bize ne söylüyor? Temelde iki tane şey söylüyor: İlki şu; biz veliler ve öğretmenler olarak zekanın ve beynin sabit, değişmez bir organ olduğunu mu düşünüyoruz? Eğer böyle düşünüyorsak, ona göre yaşıyoruz, kendimizi geliştirebilecek adımlar atmıyoruz. Çünkü, insan 7’sinde neyse 70’inde de odur diyoruz. Bu yaştan sonra kim yapacak kardeşim, diyoruz. Unumuzu eledik, eleğimizi duvara astık, diyoruz. Ben küçükken de böyleyim zaten diyoruz. Yani kendimize verdiğimiz mesajlar olumsuz oluyor.

Bu çalışmaların bize söylediği ikinci şey şu; çocuklarımıza verdiğimiz mesajlara, onların yanında neler konuştuğumuza özen göstermemiz lazım. Onlara “bunda matematik kafası yok”, “belli canım bu sözelci” mi diyoruz? Ya da “bu okuduğunu anlamıyor, ne yapsak anlamadı” mı diyoruz? “İnsanlar doğuştan belli kapasitelere sahiptir, bu değişmez” mi diyoruz. “bunu yabancı dile yeteneği yok” diyor muyuz?

Bu mesajlar, çocuklarımızın kendi kapasitelerini sabit ve geliştirilemez olduğuna inanmalarına yol açıyor. Eğer, ben kapasitemin zaten değişmez olduğunu düşünüyorsam, daha iyisini yapmak için çabalar mıyım? Ama eğer, annemin ve babamın benim kapasitemin gelişebileceğine olan inançlarını görür ve gözlemlersem, bu durumda ben de kendimin gelişebilir olduğuna inanmaya başlayabilirim.

Buradaki önemli bir diğer nokta da “peki gelişme nasıl sağlanacaktır?” sorusuna verilecek cevaptır. Bu alanda yapılmış deneyler ve çalışmalar, sistematik çalışmanın, amaçlı tekrarın ve uzun süreli emeğin değişimi ve gelişimi sağladığını gösteriyorlar.

Şimdi şu cümleleri duyar gibiyim: “Nerede bizim çocukta böyle bir çaba…” Tamam, ama ben başka bir soru sormayı da önemsiyorum. Siz onun ebeveyni, öğretmeni, akrabası olarak böyle bir çabayı gösteriyor musunuz? Bizzat kendiniz ona, değişimin mümkün olduğunu gösteren ve ilham veren bir örnek misiniz? Yoksa siz hiçbir kendini değiştirme ve öğrenme çabasına girişmeyip, sadece çocuğunuzun kendisini değiştirmesini ve öğrenmesini mi istiyorsunuz? Unutmayın, nasihat vermek değil, örnek olmak çocuklarınızı çok daha fazla etkiliyor.

 

Paylaş:

Duyuru Fotoğrafları