Danışmanlarımızdan

Uçak kalkışa hazırlanıyor, hostesler kurallar gereği son kontrolleri yapıyorlardı. Koridorda bulunan çantayı gördüğünde hostes kibarca sahibini sordu. En önde oturan beyefendi sakince çantanın kendisine ait olduğunu söyledi. Hostes kurallar gereği kalkış ve iniş esnasında koridorda çanta bulunamayacağını açıkladı ve yolcudan çantasını üst tarafta ki bölmelerden birine koymasını rica etti. Yolcu kendi koltuğunun üzerindeki bölmede yer olmadığını söyledikten sonra, “Ayrıca ön koltukta oturmak için fazladan para verdim, inerken çantamı arkadan almakla zaman kaybedemem,” diye ekledi. Tartışma alevlendi. Her iki taraf da çözümden hızla uzaklaşıyordu. Hostes huzursuzluk çıkarıyorsunuz sizi uyarıyorum derken uçak harekete geçmiş ve kalkış için yavaşça piste doğru ilerlemeye başlamıştı. Yolcu öfke ile kalktı çantasını arka tarafta boş bir baş üstü dolabına bıraktı en öndeki yerine oturdu. Öfkesi dinmemiş mağlup hissediyordu. Hostes ile yolcu arasında sözlü tartışma devam etti. Bu arada hostesler durumu pilota bildirmiş, tam kalkacakken uçak park yerine dönmeye başladı. Hostes yolcuya, “Sizi bırakıp öyle uçacağız,” dedi. Bu sırada diğer yolcular bağıra çağıra sorun çıkaran yolcuya kızgınlıklarını ifade ediyorlardı. Öndeki yolcu sadece, “Özür dilerim , özür dilerim hepinizden,” diyordu. Uçağın kapısına polis geldi. Yolcu uçaktan inerken söyleniyordu, “Ben şimdi nasıl gideceğim.”

Yolcu fazladan para vererek özel bir koltukta uçmayı planlarken nasıl oldu da böyle bir durumda kaldı?

Bir tekerleme takıldı iç sesime ‘Bir zamanlar kral idi Mısır’a şimdi kaldı kilim ile hasıra’.

Çoğunlukla diğer yolcular hostese hak verirken, bir kaç yolcu da uçaktan indirileni destekliyor, “Hostes abarttı sorunu,” diyordu.

Çantasını üst bölmeye kaldırmak istemeyen yolcu, uçaktan indirilirken, diğer yolcuları geciktirdiği için mahcup görünüyor ve onlardan özür diliyordu. “Aslında benim istediğim sonuç bu değildi, ne oldu da istemediğim bu durumla karşı karşıya kaldım?” diye üzüldüğünü hissettim. Öfkelenen diğer yolcuların bağırışları arasında uçaktan polis nezaretinde indirilirken arkamda oturan yolcu yüksek sesle, “Baştan düşünecektin kardeşim , baştan...” diyerek son noktayı koydu.

Bir dakika dedim içimden sadece onlar değil hepimiz etkileniyoruz bu durumdan. Ne yolcu ne de hosteslerin umuru değildi bu.

Olay iki kişi arasında gerçekleşti ama bir uçak dolusu insan ve bir uçak dolusu insan ile ilişkisi olan diğer insanlar etkilendi. Ayrıca uçağın geç kalması bağlantılı uçuşları ve havaalanlarının trafiğini etkileyerek zincirleme gecikmelere yol açtı. Bu gecikmelerin sistemde neden olacağı konaklama masrafları, duygusal huzursuzluklar, iş kayıpları ve işletme maliyetleri ise tartışan tarafların aklına bile gelmedi.

Yaşam içinde benzeri durumları çok sık gözlemliyorum.

İnsan kendi iç dünyasında, algılama sistemlerine göre yaşadıklarına, gördüklerine duyduklarına bir anlam yüklüyor. Böylece düşünce oluşuyor ve bir duygu tetikleniyor. Bu aşamaya kadar düşünce ve duygu insanın görünmeyen mahrem alanında, iç dünyasında yer alıyor. İç dünyamızdaki bu düşünce ve duygular sözler, ses tonu, vücut dili olarak davranışlarımıza yansıyor ve belirleyici oluyor. Dolayısıyla kişi kendini olumsuz istemediği bir sonuç ile karşı karşıya buluveriyor. Çoğunlukla sonrasında bu davranış ve sonuçtan pişmanlık duyuyor ama nafile...

Ayrıca davranışlarımızın tüm sonuçlarını hemen, o anda göremiyoruz. Bazı sonuçlar zaman içinde kendini gösteriyor; psikolojik travmalarla, bizi rahatsız eden bitmemiş işlerle, mali ve hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Yıkıcı duyguları beslemek kişiyi olgun insan davranışından uzaklaştırıyor.

Duygusal zeka bizi olumsuz duyguların yol açacağı istenmeyen davranış ve sonuçlardan koruyor; yeter ki yıkıcı bir duyguyu, düşünce şeklimizle nasıl beslediğimizi fark ederek duygusal zekamızı geliştirelim. Şili’li biyolog Humberto Maturana ‘Olumlu eyleme yol açan tek duygu sevgidir,’ diyor.

Yaşam içinde odağımızı bir konuya toplamamız yetmiyor galiba...

Daniel Goleman ve Peter M. Senge nin birlikte kaleme aldığı ‘Tripal Focus’ (Üçlü Odak) isimli kitapta anlatılan ‘yaşamda başarı için üç odak’ kavramından bahsetmek istiyorum.

  1. İçsel odak : Düşüncelerimin, duygularımın, önceliklerimin ve değerlerimin farkında olmak.
  2. Başkalarına odak : Davranışlarımın başkaları üzerindeki etkilerini görebilmek, empati kurabilmek (karşımdakinin gözü ile görebilmek).
  3. Dışsal odak : İçinde bulunduğum sistemi -büyük resmi- görmek, anlamak ve yorumlayabilmek.

 

Yazımın en başında bahsettiğim yolcu ve hostes etkileşimini, ya da kendi başınızdan geçen ve sonucundan pişmanlık duyduğunuz, hatta hala haklı olduğunuzu düşündüğünüz bir etkileşiminizi (kendinizle, aile içinde, iş yerinde, toplumsal yaşam içinde) yukarıda ki üç odak kavramı ile bir kez daha gözden geçirebilir misiniz?

Doğan Cüceloğlu hocam ‘Üçlü odak kavramı, olgun insanı tarif ediyor’ diyor.

Görüş, öneri, paylaşımlarınızı bekliyorum.

Sevgi ve saygılarımla...