Danışmanlarımızdan

Öğretmen olsaydım nelerin farkında olmak isterdim? Sık sık bu soru aklımdan geçer. Her şeyden önce, her bir çocuğun muhteşem bir potansiyel olduğunu aklımdan çıkarmazdım.

Bu potansiyele nasıl yaklaşılmalı? Bu potansiyeli kalıplamaya değil, bu potansiyeli geliştirmeye çabalardım. Potansiyel olduğunun farkında olmanın yetmediğini bilir, bu potansiyeli kalıplamadan geliştirmek sorumluluğunu da almak isterdim.

Ayrıca her bir çocuğun birbirinden farklı olduğunu da unutmazdım. Yani her bir çocuk muhteşem bir potansiyel, ama bir çocuğun potansiyeli diğer bir çocuğun potansiyelinden farklı olabilir. İnsan beyni kendimizi ve dünyayı anlamlandırmak için birçok işlevi sürdürür. Dış dünyayı duygu organlarıyla duyumsarız, çocuklar arasında duyu organlarının duyarlılığı ve işlevleri bakımından farklar olabilir, biri çok iyi görürken öbürü çok iyi işitebilir. Duyu organlarından gelen duyumları bir araya getirir, daha önceki birikimleri de devreye sokarak anlamlandırırız. Bu süreçler yer alırken dikkatin yoğunluğu ve süresi önemlidir. Algılanan ve anlamlandırılan deneyimlerin depolanması gerekir. Depolanma sürecinde, yani belleğe kayıt sürecinde, aksaklıklar önemli öğrenme zorlukları yaratır. Belleğe depolanan bilgilerin sistemli bir şekilde kaydedilmesi gerekir ki, istendiği zaman geri çağırabilelim ve hatırlayalım. Sadece kayıt zamanında değil, geri çağırma zamanında da aksaklıklar oluşur. Bilinen bilgilerle yeni öğrenilen bilgilerin ilişkilendirilmesi ve yeni sentezlerin oluşması gerekir. Bütün bu beyinsel işlevlerde çocuklar doğal olarak farklılıklar gösterirler.

Çocukların beyinlerinin işleyişinden kaynaklanan farklılıklar vardır ve bu doğaldır. Bu farklılıklar yokmuş ya da doğal değilmiş gibi çocuklar değerlendirilip etiketlendiğinde, öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği bozukluğu, bellek bozukluğu gibi sonuçlar ortaya çıkar. Çocuk bu etiketler altında tanımlanıp takibe alındığında ne olur?

Kalıplamayı hedefleyen ve kıyaslayarak derecelendiren eğitim süreci içinde ortalama kalıptan farklı çocuklar ezilir ve bu etiketler altında hem toplumun hem de kendi gözünde yanlış kimlikler kazanır. Umudu kırılır ve başarı için hiçbir çaba harcamaz hale gelir.

Tarihsel, ekonomik, kültürel ve sosyolojik nedenlerden dolayı eğitim sistemi kıyaslama temelli gelişmiş. ‘Ortalama beyin’ için oluşturulan eğitim, ortalama beyinden farklı olanları marjinalleştirmiş, ’başarısız’ görmüş. Farklı çocuklara farklı eğitim olanakları yaratmak yerine, onları ‘ortalama beyin’ beklentisi çerçevesinde yetersiz, bozuk olarak etiketlemiş.

Farklı beyni, farklı yetenekleri olan çocuğun annesi ve babası çocuğa baskı yapıyor, ‘sen de diğerleri gibi yapabilirsin; tembellik yapma, çok çalış,’ diyor. Çocuk başaramayınca onu tembellikle, ilgisizlikle, sorumsuzlukla suçluyor.

Sonuçta kendini sevmeyen, kendini yetersiz, eksik ve değersiz gören asık suratlı, bıkkın, şevksiz, kaygılı, umutsuz ve öfkeli insanlar yetişiyor. Eğitimin amacı bu değil, ama sonuç olarak ürünü bu oluyor. “Bu çocukları nasıl geri kazanabiliriz?” sorusu önemli bir soru. Ama bence ondan daha önemli bir soru var: “Çocukları bu hale düşürmemenin bir yolu var mı?”.

Her bir çocuk kendi yetenekleri çerçevesinde keşfedilip eğitilirse büyük bir şevk ve enerjiyle eğitime katılırlar. Bunun çok örnekleri var. Boyner Yayınları’ndan çıkan bir kitap okuyorum: “Her Çocuk Başarabilir.” Yazarı Dr. Mel Levine. Bu kitapta klasik kıyaslayıcı eğitim sistemindeki başarısız olan öğrencilerin özel yetenekleri keşfedilerek başarılı olmaya nasıl geçtiğini anlatıyor. Bu kişiler kendilerine özgü eğitimlerinden sonra büyük bir güçle yaşama üretici bireyler olarak atılıyorlar.

Ama bireyselliği böylesine hesaba alan ve onu diğerleriyle kıyaslamadan eğitip geliştiren bir eğitim sistemini nasıl oluşturacağız? Önümüzdeki önemli soru bu. Bu soruyu eğitimciler ve veliler olarak sosyal medyada ve basında gündemde tutmamız ve eğitim konusunda karar verenlerin dikkatini bu konuya çekmemiz gerekiyor.

Ana baba olarak çocuğumuzu ve öğretmen olarak öğrencimizi tanımaya önem vererek ilk adımı atabiliriz. Ama unutmayalım, kendini tanımayan bir başkasını tanıyamaz! Belki de kendimizi tanımaya çalışarak ilk adımı atmalıyız.